Bilir misiniz ki, bir Ramazan Bayramına rastlayan 18 Haziran 1920’de TBMM’nin duvarında üzerinde kelime-i tevhidin yazılı olduğu bir sancağın dalgalandığı görüldü. Gelin görün ki, sancağın göründüğü tek kare fotoğraf 1970’li yıllarda bir fotoğrafçının arşivinden çıkıp da yayınlandığı halde resmi tarih yayınlarında ilgiye layık olamadı. Rahmetli Kadir Mısıroğlu ilk kez Sebil dergisinde yayınlamıştı, fakir daha sonra çok daha iyi bir kopyasını bularak defalarca neşr ve yayılmasına hizmet etti.
Yayılmasına büyük ihtiyaç vardı çünkü. Resmi tarihi sonradan kafalarına göre tekrar yazanlar açısından bu tür “gerici” görsellerin ortadan kaldırılması ve TBMM’nin neredeyse “laik” bir perspektife uyarlanması bir mecburiyetti, çünkü başka türlü, 1924 sonrasındaki İslamsızlaştırma (deIslamization) hamlelerini izah edemeyeceklerdi.
1924 Martına kadarki Balıkesir Hutbesi dahil İslamizasyon adımları mı samimiydi yoksa sonrasında gelen deİslamizasyon adımları mı? Takıyye mi yapıldı yoksa gerçekten de zihnî bir değişim mi geçirdi Cumhuriyeti kuran kadro? İnkılap tarihçilerinin işlerini güçlerini bırakıp bu kritik mesele üzerinde emek sarf etmeleri gerekmez miydi? Bu kadar radikal bir dönüşüm nereden baksanız izaha muhtaçtır.
İslamsızlaştırma diyorum ama bunu sadece dinî ilimler ve şeriat açısından söylemiyorum, İslamiyet bu ülkenin bekâsının çekirdeği ve özüdür. Onun yaydığı ideolojik radyo dalgaları, kendisine fikren karşı olan Nazım Hikmet’in “Ağa Camii” ve “Sekiz Yüz Elli Yedi” adlı ilk dönem şiirlerinde yaşamaktadır. Bugün İstanbul’un 1453 yılında fethedilmiş zannedenlerin Nazım’ın fethin tarihini 857 hicri tarihiyle zikretmiş olmasındaki inceliği fark etmeleri mümkün değildir.
İşte ilk TBMM’nin açılışındaki ruh bu açıdan değerlendirilmeli. İlk Ramazan Bayramında TBMM’nin duvarında Lailahe İllallah Muhammedun Resulullah… yazılı sancağın yer alması o günlerin atmosferi açısından son derece olağandır. Olağan olmayan ise bizim o günlere o günlerin gözüyle değil, resmi tarihin şartlandırmaları ışığında bakıyor oluşumuzdur. İşte o gaflet perdesini yırtmak için sancağın Gazi Meclisimizin duvarında dalgalandığını gösteren fotoğrafı bir kere daha yayınlıyorum.
Yalnız sancak mı asılı? Aynı zamanda içeride, kürsünün arkasında da Şûrâ suresinden “Onların işlerini danışarak yaparlar” mealindeki “Ve emruhum şûrâ beynehum” ayetinin Hulusi Efendi’nin hattıyla yazılı levhasının asılı olmasıdır.
Peki Gazi Meclisin ilk günlerindeki bu İslamizasyon adımlarından başka neler vardır? Hepsini teker teker saymamıza imkân yok ama şunları sıralayabiliriz:
Meclisten manzaralar
Meclisin nasıl açılacağına dair Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal’in gönderdiği talimattan şu satırları ibretle okuyalım:
Kerim olan Allah’ın izniyle Nisan’ın 23 üncü Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da BMM açılacaktır.
Vatanın istiklali, yüce hilafet ve saltanat makamının kurtuluşu gibi en mühim ve en hayatî görevleri ifa edecek olan Meclisin açılış gününü Cumaya rastlatmakla Cuma gününün mübarekliğinden ve bütün milletvekilleri ile birlikte Hacı Bayram cami-i şerifinde Cuma namazı eda olunarak Kur’an ve namazın nurlarından da istifade olunacaktır. Namazdan sonra camide sakal-i şerif ve sancak-ı şerifin bulunduğu özel odaya gidilecek ve oraya girmezden evvel bir dua kıraati ile kurbanlar kesilecektir…
Açılış gününün kudsiyetini güçlendirmek için bugünden itibaren vilayet merkezinde valinin tertibi ile hatim ve Buhari-i Şerif tilavetine başlanacak ve hatm-i şerifin son kısımları teberrüken Cuma günü namazdan sonra özel oda önünde ikmal olunacaktır.
Mukaddes ve yaralı vatanımızın her köşesinde ayni suretle bu günden itibaren Buharî ve hatm-i şeriflerokunacak ve hutbede Halife Efendimiz Padişahımız hz.’nin (Sultan Vahdettin’in) yüce isimleri ile bütün tebasının bir an evvel kurtulup mutluluğa ermeleri duası ilaveten okunacak ve Cuma namazının edasından sonra da hatim tamamlanarak yüce Hilafet ve Saltanat makamının ve bütün vatan parçalarının kurtulması maksadı ile vuku bulan millî mesainin önem ve kudsiyeti ve her millet ferdi kendi vekillerinden oluşan BMM’nin tevdi edeceği vatanî vazifeyi ifaya mecburiyeti hakkında vaazlar verilecektir. Ondan sonra Halife ve Padişahımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluş ve istiklali için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî görevin ifasından ve camilerden çıkıldıktan sonra her tarafta Cuma namazından evvel münasip surette mevlid-i şerif okunacaktır.
Cenab-ı Hakk’a tam bir başarı nasip etmesi için yakarıyoruz (tazarru).
Bu İslamî atmosferde toplantıya çağrılan Meclisin açılışında aynı hava devam edecektir. Sonradan Demokrat Parti’nin kurucularından olacak Refik Koraltan 23 Nisan günü Hacı Bayram Camii’nin manzarayı şöyle anlatmıştı:
“Hacıbayram Camii yolu nasıl? Caddeler, meydanlar, pencereler tekbir sesleriyle inliyor!. “Allahu ekber, Allahu ekber, laailahe illallah. Vallahü ekber, Allahu ekber velilla-i lahe ilallah [‘velilllahi’l-hamd’ olacak]”. Herkes böyle avazı çıktığı kadar bağırarak tekbir getiriyor. Sarık, şalvar, cübbe, takke, bir acaib, Nuh’un gemisi gibi! Neyse camie girdik, Mustafa Kemal de geldi. Galiba ilk defa mı geliyor, son defa mı geliyor bilemiyorum. Ayaklarının üzerinde tir tir titriyordu. Namaz kıldık. “-Allah kabul etsin” deyip, haydi gene tekbirlerle Meclis’e. Oraya da hocalar toplanmışlar: “-Estağfurullah, estağfurullah, diledim cümle günahlarımıza estağfurullah!…” diye dua ediyorlar yüksek sesle.”
En yaşlı mebus sıfatıyla Şerif Bey’in mecliste yaptığı ilk konuşma bu dinî atmosferin en çarpıcı delillerindendir:
“Bu yüce Meclisin en yaşlısı sıfatıyla ve Allah’ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dahilinde mukadderatını bizzat üstlenmeye ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek BMM’i açıyorum. En mukaddes yöneticimiz olan bütün Müslümanların halifesi ve Osmanlıların Padişahı Sultan 6. Mehmed Han hazretlerinin yabancı boyunduruğundan ve ebedî payitaht-ı saltanatı olan İstanbulumuz ile işgal altında ve çeşitli mezalim ve fecâiye içinde maddeten ve mânen insafsızca imha edilmekte bulunan bütün mazlum illerimizin kurtulmasına muvaffakiyet ihsan buyurmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim.”
Gazi Meclis’i açan bu ruhtu. İşin garibi, bu ruhu reddeden bir grup çıkmıştı içinden ve bugün bize de reddetmemizi dayatıyor.
Etmeyecek ve unutturanlardan intikamımızı hatırlayarak alacağız.