İzmir’i Ermeniler mi yaktı?

İzmir’i Ermeniler mi yaktı?
1924 Aralık’ıdır ve Londra, Yüksek Adalet Mahkemesi’nde ilginç bir davaya tanıklık etmektedir. Davayı açan taraf, Amerikan Tütün Şirketi’ydi, davalı sandalyesinde ise Guardian Sigorta Şirketi oturuyordu. Tütün Şirketi, 1922 Eylül’ündeki İzmir yangınındaki zararının tazminini istiyordu. Sigorta ise yangının savaş halinin bir sonucu olduğunu belirterek ödeme yapmaktan kaçınıyordu. Tazmini istenen meblağ tam 600 bin doları buluyordu ya, emsal teşkil edeceği için sigorta şirketinden çıkacak toplam miktar 100 milyon dolara ulaşacaktı.
Meblağ büyük olunca mahkeme süreci de ilginç şahitlikler ve iddialara sahne olacak, böylece İzmir yangınının ilk hukukî hesaplaşması Londra’da yapılacaktı.
Taraflar çeşitli milletlerden şahitleri çağırır mahkemeye. Griswold adlı bir Amerikalı görevli, Türklerin şehrin etrafını kordon altına almasının, halkı eşkıyadan korumayı amaçladığını, İzmir’de yangından önce de, sonra da tek bir şiddet olayına şahit olmadığını aktarır. Guichet adlı Fransız demiryolu mühendisi şenlik amaçlı birkaç havai fişekten başka ateş görmediğini söyler. Tütün Şirketi Müdürü Archbell’in iş ortağı da dahil her milletten şahidin ağız birliği etmişçesine tek bir ateş gördükleri ve rüzgârın etkisiyle bunun kazara yayıldığı ifadesini vermeleri karşısında aklı karışan hakim Rowlatt, “Hayatımda karşılaştığım en muğlak davalardan biri bu”, diyerek isyan etmiştir.
Durum gerçekten de kafa karıştırıcıdır. Bir tarafta ayyuka çıkan “Türk mezalimi” iddiaları, öbür tarafta çelişkili beyanlar: Yunanlıların da, Ermenilerin de, Türklerin de çıkardığı söylenmektedir yangını. Peki hangisi doğrudur? Daha önemlisi, davada hangisine göre hüküm verilecektir?
Nihayet 19 Aralık’ta hakimin kararını sigorta şirketi lehine açıkladığı görülür. Tütün Şirketi tek kuruş tazminat alamamıştır, çünkü yangında kastî bir eylem tespit edilememiş, savaş halinin yaşandığı sırada çıkan bir yangının kesin olarak kimin tarafından ve hangi maksatla çıkarıldığının tespit edilemeyeceği karara bağlanmıştır.
Davanın seyrini neden bu kadar ayrıntılı aktardığımı anlamış olmalısınız. 1924 gibi canlı şahitlerin henüz yaşadığı bir yılda ve İngiltere gibi, Türkiye’deki işgalini henüz noktalamış bir emperyalist gücün ülkesinde bile yeterince kanıt bulunamadığı için beraat edilmişse, bugün aydınlarımızdan, İzmir yangınıyla ilgili olarak en azından İngiliz hakim kadar tarafları dinleyerek hüküm vermelerini istemek hakkımız olmalıdır. (Taraflı davranmamak için bu davanın öyküsünü, İzmir yangınını Türklerin çıkardığını savunan, Marjorie Housepian’ın “Smyrna 1922” (Londra 1972, s. 230 vd.) adlı kitabından aldım; yani ‘aleyhimizdeki’ bir kitaptan.)
Housepian, kitabında o kadar çok kişi, kurum ve devleti bu olayda tarafgir davranıp(!) Türkleri mahkûm etmedikleri için suçlamaktadır ki, tavrının bir akademisyene mi yoksa bir petrol şirketi avukatına mı ait olduğu karıştırılmaktadır. ABD’ye kızmakta, çünkü Yunanlıları Türkiye’deki çıkarları için satmıştır. İngiltere’ye yüklenmekte, çünkü Musul petrollerine ağzının suyu aktığı için Türklerle bir problem çıkmamasına özen göstermiştir. Fransa zaten Yunanlıları arkadan hançerlemiştir. İtalya’yı hiç saymayın, zira Türk taraftarıdır. Tabii Türkleri tanıyınca önyargılarını aşmayı başaran ünlü tarihçi Arnold Toynbee de bu kızgınlıktan nasibini almakta gecikmez.
Gerçekten de Toynbee, 1921’de Manchester Guardian gazetesinin muhabiri olarak Anadolu’ya gelmezden evvel “Türk düşmanı” Başbakan Gladstone’un, Türklerin yeryüzünden temizlenmesi gereken “rezil” bir millet olduğu tezini savunan biriydi. Ne var ki, ülkemize gelip de işgal altındaki Türklerin sesine kulak kabartınca tarihçimizde şafak atar. Nitekim Türkçeye “Tanıdıklarım” adıyla çevrilen kitabında (Klasik Yay., 2005, s. 286) “İnsan bir şeylerin doğrusunu anlamak isterse sessiz kalan tarafın bakış açısını da göz önünde tutmalı” diye yazacaktır haklı olarak.
Toynbee, Yunan işgalindeki Yalova’ya bir Kızılay heyeti eşliğinde gider ve gördükleri karşısında beyni altüst olur. Manzara beklediğinin tam tersidir: Rumlar ve Ermeniler Türkleri katletmektedir. Gazetesine asıl Türklerin mazlum olduğunu ve öldürüldüğünü yazdıkça tepkiler yükselir. Artık Yunanlıların gözünde o bir haindir. Gazetenin yayın yönetmeni Scott, “Yunan ordusunun Türk toplumuna karşı işlediği canavarlıkları” anlattığı telgrafları yayınlamakla dürüstlüğünü ve cesaretini ortaya koyar ve Toynbee sayesinde İngiliz ve Amerikan kamuoyu Türklerin sesini kısık da olsa duyar. O tarihten itibaren Türk insanını İngiliz kamuoyuna anlatmak için elinden geleni yaptığını söyler tarihçimiz.
Toynbee’nin dönüşümü şu bakımdan önemlidir: Bir olay hakkında hüküm verirken, tarafların seslerine eşit olarak kulak vermeye mecburuz. Yalnızca Yunan ve Ermeni iddialarını dikkate alarak, “Bunu zaten bütün dünya biliyor” deyip işin içinden sıyrılmak, kolaycılık olur. Aksi halde, Encyclopaedia Britannica’nın 1970 baskısında İzmir yangınıyla ilgili olarak “Yunanlıların kaçarken verdikleri savaş ziyanı (war damage)” ifadesinin kullanılmasını ya da Yunanlıların Türklere yaptıkları zulmü vurgulamasını nereye koyacağız? Ya da Fransızların ünlü dergisi L’Illustration’un muhabiri G. Ercole’ün 13 Eylül 1922’de yazdıklarını:
“Fakat işte Ermeni mahallesinde iki yeni ve çok mühim duman yığını gözüktü. Vaziyet ciddileşiyor, çünkü rüzgâr hızını artırıyor ve alevleri Avrupalıların oturduğu Frenk mahallesine doğru itiyor. Orada da birkaç alev ışığı gözükmeye başladı. Alevler çatırdıyor ve fişekler patlıyor. Türk işgali altında kalmaktansa ölmeyi tercih eden Ermeniler, evlerini ateşlemişler ve Türk askerleriyle mücadeleye girişmişlerdi. Müthiş gürültülerle cephane depoları patlıyor.”
Fransız muhabirin sözünü ettiği patlama sesleri, İzmir İtfaiye Müdürü Grescovich’in raporunda sözünü ettiği, Ermeni çetelerin çıkardığı yangından gelmektedir. Velhasıl yangın, çeteler ellerindeki silah ve mühimmatı Milli Kuvvetler baskın yapmadan imha etmeye çalışırken çıkmıştır. Kısacası, Ermeniler çıkarmıştır yangını, ancak Londra’daki hakimin de karar verdiği gibi bu kasıtlı çıkarılmış bir yangın değildir. Zaten İzmir’deki ABD başkonsolosu Barnes da şehirdeki Amerikalıların çoğunun yangını Ermenilerin çıkardıklarına inandıklarını söylemiyor muydu?
Daha yangını bizzat yaşayan Levantenlerden söz edecektim… Hep söylüyorum: Yenim dar değil ama yerim dar. Ne çare!

24 Eylül 2006, Pazar

Bir yanıt yazın